
Sensiz bu şehirde sürgünde gibiyim, kendi şehrimde ve kendi evimde sürgündeyim. Bir yer bulabilirmiyim acaba senden bir iz taşımayan. Bir an, bir zaman yaşayabilirmiyim içinde senin silüetin olmayan. Hayatımın her parçasına ince ince sızarken, nasıl da farkında değildim, artık sensiz bir dünyadan tat almayacağıma.
Siyah, simsiyah bir dünya bıraktın giderken ardında. Sesini duydukça grileşiyor dünyam, seni göremiyorum ki beyaza kavuşayım. Giderken bütün renklerini götürdün bu şehrin. Sana mavi güller aldığım, turuncu günlerimizi özledim. Sana hesapsız kitapsız sürprizler yapmayı, beğendiğin herşyi sana almayı özledim.
4 mevsim kış, 365 gün gece, 24 saat karanlık bu şehir. Güneş yerine her sabah hüzün doğuyor, yağmur yerine hüzün yağıyor, bulutlar siyah, karlar siyah . . .
Saatim seni en son gördüğüm dakika durdu. Bir daha da kurmadım. Ben hala otobüste sana öpücük kondurduğum andayım. O otobüs hiç kalkmadı ve sen hiçbir yere gitmedin. Sen hala camdan bana bakıyorsun ve ben o ufak bankta seni izliyorum, sessiz sedasız . . .
Gel, çabuk gel, gelmezsen çıldıracağım, gelmezsen sabahlara kadar günlerce yazacağım. Bir geceliğine gel, bir dakikalığına, saçlarından bir kere öpeyim seni sonra bir ömür gene beklerim ben seni.
"Uzun yazılarını seviyorum, uzun yaz" diyordun ya.. İşte sana büyük bir aşkın, uzun bir hasretin, bitmeyen, eksilmeyen bir sevdanın, bir hasret yazısı, bir iç kanaması . . . Yazıp da gönderemediğim mektuplarımın, aklımdaki binlerce kelimenin, kimselere anlatamadığım duygularımın, kontrol edilemeyen arz-ı hali . . . "
Abdurrahim ÇAKIR'dan En sevdiği insana :( :(
0 yorum:
Post a Comment